ZEYTİNLİK KÖYÜ EFSANESİ
Zeytinlik köyü eski çağlardan beri var olan ve birçok kültürlerle kucaklaşıp bu kültürleri de günümüze kadar taşıyan bir köy. Temp, Temros, Temploz olarak anılan köye sonradan Zeytinlik adının vermişlerdir. Venedik haritalarında ise Tempia, Temlu, Pempue ve Templos olarak geçmektedir. Zeytinlik adını ise köyün girişindeki ve çevresindeki bakımlı, verimli zeytin ağaçlarından almıştır. Zeytinlik köyünün konumu St. Hilarion Kalesi ile Girne Kalesi arasında sanki bir köprü ve kuzeydeki deniz ile güneydeki Beşparmak dağlarına kadar uzanan köyün bir orta direk olduğu şeklinde tanımlanmaktadır. Zeytinlik köyü Templer Şövalyelerinin XII. Yüzyılın sonlarında yerleştiği bir köydür. Daha çok bir komutanlık merkezi idi. Dokuz kilisenin baş tacı rahibi Zeytinlik köyünde bulunmakta idi. Templer Şövalyelerinin Balceli (Baledi) yokuşundan Zeytinlik köyüne girdikten sonra papazların halk üzerindeki sonsuz nüfusuna son verilmiş olup Temp köyü özgür olup papaz yerine doğaya tutkusu yer aldı.
Zeytinlik köyüne Templerden sonra Lüzinyanlar, Venedikler ve daha sonra da Osmanlılar egemen oldu. Osmanlılar ile birlikte Türkler de Zeytinlik köyüne yerleşti. Zeytinlik köyünde bir de Garip Dede adak yeri vardır. Garip Dede adak yeri köy merkezindedir. Mezartaşına sarılmış olan yeşil bir bezle anlaşılmaktadır. Burada bazı akşamları da kandil yakılmaktadır. Garip Dede adak yeri ile ilgili birde efsane yaşamaktadır. Köye, Venediklilerden sonra gelen Osmanlı aşiretinin başında aksakallı bir ‘Derviş’ varmış Herkes ona ‘dede’ dermiş. Aşiret üyeleri köyde içecek temiz su olmadığı gerekçesi ile köye yerleşmek istememişler. Fakat yaşlı adam, köy meydanına yakın yerdeki hayat ağacını göstererek: Bu ağacın kökleri ta suya kadar iner. Buraya bir kuyu kazın emrini vermiş. Kazmışlar ve çok güzel bir su bulmuşlar. Derviş ölünce de buraya gömülmüş. Köylülerin ‘ hayat ağacı, mezar ve kuyu’ olarak andığı üçlü zamanla unutulmuş olup önemini de yitirdi. Kuraklık yüzünden bitişikteki yağ değirmenide kapanmış. Değirmenci Nalbant Mustafa Efendi de kahvecilik yaparak hayatını kurtarmaya başlamış. Bir gün, gün doğmadan kahvesine giden Mustafa Efendi bir sandalyede oturan aksakallı bir ihtiyar gördü. İhtiyar, hem dervişe hem de hızıra benziyordu. Sade bir kahve istedi. Mustafa Efendi kahvesinin kalmadığını görünce telaşa kapıldı. Bunu gören ihtiyar, iyi bak, dibeğin dibinde mutlaka bir kaşık kahve vardır demiş. Gerçektende bir kaşıklık kahve vardı. İhtiyar kahvesini içti ve ayrılırken de tepsiye bir kuruş bıraktı. Kahveci Mustafa Efendi ‘Benden olsun amca, zaten üstünü veremem ‘dedi. Yaşlı adam, ihtiyar ‘Bu parayı al çekmecene koy ve hiç çıkartma’, gönülden verilen bir şeyin bedelini sadece Allah keser. Dediğimi unutma demiş ve ayrılmış. Bu para uğurlu gelmiş olacak ki Mustafa Efendi kısa bir sürede toparlandı, çoluk çocuğu ile rahat yaşamaya başladı. Bir gün eski bir alacaklı gelmiş, Mustafa Efendi alacaklıyı ödeyeceği zaman parayı denkleştirememiş. Parayı denkleştirmek içinde çekmecedeki o kuruşuda toparlamış ve borcunu ödemiş. İşte o günden sonra işleri yine ters gitmeye başlamış, iki yakası bir araya gelmemiş. Bir sabah kahvesini açarken yine o aksakallı ihtiyarı kuyu başında otururken görmüş. Ancak yanına varmadan ihtiyar yok olmuş. Bu olay üç kez tekrarlanmış. Mustafa Efendi aksakalı ihtiyarı gücendirdiğini anlamış ve kahvesinin alet edavatını satarak kuyu dibindeki mezarı bir güzel yaptırmış. Çoluk çocuğunuda evlendirmişti. Geriye kalan zamanını ve hayatını da dua ederek ve namaz kılarak geçirmiş. Bugün bir dilek yeri olan Garip Dede Türbesi, kısmet arayanların, çocuk isteyenlerin ve dileği yerine gelenlerin bir uğrak yeridir. |